Dylan’a bakıyordu, o kımızı ve parlak gözleriyle..ona
bakıyordu. İki senedir görüşmüyorlardı.
Dolayısıyla Dylan onu çok özlemişti. Hızlı davranıp ona
sarıldı. Bu sefer eskisi gibi hoş kokmuyordu. Eski kokusu başını döndürürdü, ama bu koku sadece midesini
bulandırmıştı. O
sarılıyordu ama Claire sarılmıyordu. Sadece duruyordu. Bir süre sonra eliyle Dylan’ı
itti ve gözlerine baktı. Dylan birden ürperdi. Onun o eski Claire’i gitmiş, yerine ruhsuz ve son derece tehlikeli
görünen bir yaratık gelmişti. Claire;
‘Dylan, buradan gitmelisin!’ dedi ve tünelin dış kapısını
gösterdi.
Dylan başını hayır anlamında saladı.
‘Seni yine kaybedemem, sen bu duyguyu bilemezsin, iki sene
önce, öldüğünde ne kadar acı çektim haberin var mı?!’ Claire başını öne eğdi.
‘Burada kalırsan sen de ölürsün ve bu duyguyu bana da
yaşatmış olursun, bunu gerçekten istiyor musun?’ Dylan eliyle Claire’nin
yanağını okşadı ve uzanıp onu öptü. Garipti ama Claire’ye soğumuştu. Hayır, bu
olamazdı. Claire onun sevgilisiydi ve bu sonsuza dek böyle sürecekti. Claire
ani bir hareketle onu geri itti. Dylan kendini tam bir ahmak gibi hissediyordu,
nedenini kendisi de bilmiyordu. Tünelin diğer ucundan bir çığlık duyuldu,
ardından da bir kahkaha. Claire’nin gözleri büyüdü.
‘Git! Hemen!’ dedi ve Dylan’ı kapıya itekledi. Dylan kapının
tokmağını eliyle kavradı ve çevirdi. Dışarı çıktığında güneş tam tepedeydi.
Tünelin içi ne kadar da karanlıktı! Güneş ışığından çok rahatsız olmuştu. Güneş
gözlüklerini taktı ve arabasına yaklaştı. Kargalar tepede hiç durmadan ‘gak’
‘gak’ diye sesler çıkartıyordu. Evet, bu çok ürkütücüydü. Arabasına bindi ve
radyoyu açtı. Sesini son sese getirdi. Yarım saat kadar sonra Tulsa Gece
Evi’nin otoparkındaydı. Arabasından indi ve erkekler yatakhanesine doğru
yürüdü. Etraf sakindi. Ortak salonda bir tek Damien denen gay çocuk televizyon
izliyordu. Damien’e acıyordu. Okulda hiç gay yoktu , dolayısıyla Damien çok
yalnızlık çekiyordu. Damien’in yanına gitmek istese de korkuyordu. Ne de olsa o
bir gay’di. Merdivenlerden çıkıp odasına geldi. Kendini yatağına attı. Uzun bir
uyku çektikten sonra tekrar aşağı indi. Nihayet kafasını toplamıştı. Bir kez
daha Claire’nin yanına gidecekti ve
ondan kesin bir karar isteyecekti. Dylan’ın Gece evindeki son senesiydi. Eğer
ölmezse, Claire ile yaşayabilirlerdi, tabii Claire kabul ederse.
******
Dylan arabadan indi.
Belki Claire ile son kez görüşecek, belki de sonsuza dek beraber
olacaktı. Ama bir seçenek daha vardı. Ölebilirdi de. Kapıyı araladı. İçeri
girdi ve etrafa bakındı. Tünelde yürümeye başladı. Her tarafa bakıyordu. Birden
arkasından bir ses duydu.
‘Hey! Yolunu mu kaybettin?’
Dylan bir hışım
arkasını döndü. Bu bir kızdı. Ölmüş mavi çaylaklardan biri. Kız, mavi gözlü ve
sarışındı. Ama çok bakımsız görünüyodu.
Kız ona yaklaştı. Ellerini Dylan’ın boynuna doladı.
‘Biliyor musun, çok susadım. Buzdolabım olur musun?’
Dylan bunu hiç düşünmemişti. Elleriyle kızı geri itti.
Arkasını döndü ve yarı koşar halde Claire’i aramaya başladı. Bir süre sonra
durdu. Nefesi kesilmişti. Soluklandı. Arkasından bir kahkaha duydu. Arkasına
döndüğünde aynı kız ona bakıyordu. Kızın gözleri ciddileşti.
‘Gerçekten çok susadım.’ Eğildi ve Dylan’ın boynunu ısırdı.
Dylan titredi. Birkaç dakika sonra göz kapakları ağırlaştı. Dylan en son olarak
üç şey hatırlıyordu.
-Claire’nin şaşkın ve kırmızı gözleri,
-Sessizlik
-Ve ölüm…