Angela Withnight 4.Sınıf Çaylak
Mesaj Sayısı : 16 Kayıt tarihi : 20/12/10
Rpg Gücü Rp Puanı: 70 Uyarı Seviyesi:
| Konu: Happy Hallowen Lómadriethiel! Ptsi Ara. 27, 2010 6:10 pm | |
| ~Cadılar Bayramı gecesi.
Peri masallarını en güzel yanıdır mutlu sonları. Hep umutsuz prensesi bulur beyaz atlı prensler. Mükemmel erkeğe mükemmel kadın verilmiştir. Bu asla değişmez. Hep mutludurlar falan filan. Onlar asla hayatın oyunlarıyla uğraşmamışlardır. Sadece hikayenin başında iyiliği temsil etmek adına birkaç kötü cadının elinden kurtulmuşlardır o kadar. Tabi ki mükemmel şanslarıyla… Gelelim gerçek hayattan alınmış öykülere. Acıyla harmanlanmış duyguların sonuna kadar yaşandığı, çizgi filmlerden fırlayan mükemmel güzellikte kızların olmadığı o kısma. Ama haksızlık etmeyelim, arada bir şans da uğrar bu taraflara, Pamuk Prenses’ten arta kalan zamanlarda… Çevreleri arasında Hell kızları olarak bilinen Righelli ikizlerinin hikayeleri de elbette ki, usta bir senarist tarafından ele alınmadı. Ya da onlara kötü cadı rolleri düştüğünden asla mutlu olamadılar, bilinmez. Bundan yaklaşık birkaç hafta önce, Fia Righelli pes etti. O daha erken başladı acı çekmeye. Lómadriethiel ise, göl kenarındaki o geceden beri kendine geldiği sadece birkaç günü biliyordu hepsi bu. Cadılar Bayramı’nın oyulmuş balkabaklarında görüyordu Jacob’ın ona fırlattığı nefret dolu bakışlarını. O turuncu alevlerin altında beliriyordu gitar çalarken dalgalanan saçları ve aynı saçlar, boş derslikten içeri girdiği haliyle geliyordu gözlerinin önüne. Ve bir kadeh viski, biraz küfür daha. Başı dönüp, midesi bulanırken her şey onu hatırlatıyordu kendisine. Baktığı her yüz onunkine dönüşüyor, saçları biraz daha sarı olsa aynısı diyordu içten içe. Harley Quinn kostümü içerisinde, dik duruşunu bozmadan ayrıldı balo salonunun eğlence kokan ortamından ve oturduğu masadan biraz ilerideki çocuktan. Hani derler ya, kapıdan çıkarken son kez baktı ona zihnine kazımak istercesine diye, öyle bir şey de yapmadı bu kez. Aklında sadece aldığı nefeslerin sayısı ve yaptıklarından duyduğu pişmanlık varken onun yüzüne son kez bakmak bile yasaktı.
Yer yer duvara yaslanarak, yer yer de durup gözyaşlarını sildikten sonra ilerledi Myrtle’ın tuvaletine. Orada kendisini bulup tekrar o salona sürükleyecek kimsenin olmadığına emindi. Şatonun geneline bakıldığında çok daha eski görünen kapıyı itmek için harcadığı gücü tekrar toparlayamayacaktı. Topuklu ayakkabıları, mermerin üzerinde ritmik tiz bir ses çıkarırken, aynı sesin duvardaki fayanslardan yansımasını dinliyordu. Üzerinde su damlalarının lekelerinin olduğu aynada baktı, dağılmış makyajına, kapanmak üzere olan gözlerine. Sahi, ne zaman kendimi tanıyamaz hale geldim? Ne zaman Hell olmayı, ihanet etmenin bahanesi haline getirdim? Aşağılık s.rtüğün tekisin Lómadriethiel Righelli! Bazen, ki genellikle kriz anlarında, insan kendi suretini görmeye dayanamaz. O anlarda klasiktir, genellikle aynaya bakıyor olurlar, tıpkı kendisini suçlamaktan bir an olsun vazgeçmeyen cadı gibi. Elleri, üzerinde durduğu lavaboyu sıkmaktan bembeyaz kesilmişken kaybettiği vakitin daha fazla zarar olduğunu ruhuna işliyordu, son oyununu oynamadan önce. “Unutacaksın onu, başka çaren yok. En fazla uzaktan seyredebilirsin o kadar.” Canını en çok acıtan sözler, Fia’nın bordo ruj sürülmüş dudaklarından dökülürken bilmiyordu unutmaktan başka bir çare. Kalbi, attığı her saniyede ondan vazgeçmemeye yeminliyken…
Islak saçları, siyah geniş tişörtünün omuzlarını ıslatıp rengini daha koyu hale getirirken sıcak duşun mu yoksa çözüm bulmanın rahatlığı mı huzurlu bir hal almasını sağlamıştı bilmiyordu ama üzerindeki nem kururken nefes alış verişleri öncekine oranla daha rahat, daha kolaydı. O asla toplamadığı kıyafetlerin üzerinden atlayarak gördüğü en büyük ihanetin sahibinin, gittikten sonra açmaya tenezzül etmedikleri dolabına ilerledi. Letje’nin zulasında, işine yarayacak bir şeyler olduğuna neredeyse emindi. Asasını hareketlendirip kilidin açılış sesini duyduğunda içindeki heyecanı bastırması imkansızdı artık. Ne Fia gibi kendini sulara bırakacaktı ne de Letje gibi bir başkasının öldürmesine izin verecekti. Son zamanlarda, hatta bugüne kadar hiç yaşamadığı o mutluluğa her şeyin sonunda ulaşacaktı. Yapay mutluluk, yapay sevgi… Birkaç parça kağıt, bir defter, sigaralar ve biraz turuncu haplarla karşılaştı önce. Uyuşturucuyla bedeninin tanıştığı, turuncu haplar… Yüzüne yayılan gülümseme, Muggle gardiyana kafa tutmaları, olmadığında da onu etkileme çabalarının bıraktığı gölgeli izdi. Belki de bütün bunların olmasında o bağımlı kızı suçlayabilirdi. O gitmeseydi, Jake’ten etkilenmekle yetinecekti sadece. Ona bağlanmayacak, acınası derecede sevmeyecekti. Ya da sevecekti de ihanet edemeyecekti. Eli üzerinde yılan amblemi bulunan defteri hızla çekti. İçine bakıp da günlük olduğunu düşündüğü o kelimeleri okumayacaktı. Onun, sevdiği çocuk hakkında yazdıklarına katlanamayacaktı bir de. Üstelik mutlu olması gerekmez miydi? Son nefesini heyecanlı bir şekilde, yüzünde Joker’inkine benzer bir gülümsemeyle verecekti. Kim istemezdi ki böyle ölmeyi? Hiç kimse… Yere düşen poşeti ve içindeki tek doz tozu alırken biraz daha bulur muyum umuduyla karıştırmaya devam ediyordu. İşini şansa bırakamamalı, her türlü tedbiri almalıydı. Örneğin, eroin az gelip de öldürmeden bedenini terk etmemeliydi. Şansı yanındaydı bu kez. İkinci poşet de parşömenlerin arasından çıkmış, Lómadriethiel’in gözlerinde görülmeye alışık olunmadığı parlaklıklar yaratmıştı…
Ellerindeki poşetlerle kızlar tuvaletinin soğuk zemininde dizlerinin üzerindeydi Hell kızı. İçinde, orada olduğunu fark etmediği korku sona yaklaştıkça büyüyor, gecenin sessizliğini bölen çığlığı dudaklarının ucunda asılı kalıyordu. O an, ilk kez Tanrı’ya yakardığını gördü. Gerçek anlamda ilk kez konuşuyordu onunla. Biliyor musun, hep bazılarına torpilli davrandığını düşünüyordum. Hani bizlerden daha şanslılar, daha mutlular ya, o nedenle. Hala böyle düşünüyorum. Fia ve ben… Biz ne yapmıştık da cehennemi layık görmüştün bilmiyorum. Açıkçası bilmek de istemiyorum. Sadece, kısa bir süre için olsa bile Jacob’ı bana verdiğin için teşekkür ederim. O, görüp görebileceğim en iyi şeydi. Buradan canlı olarak çıkmama izin verme. Fia’nın ve onun mutlu olmasını sağla. Hepsi bu. On altı yıldır söylediğim isyan sözcüklerine rağmen, benden merhametli olduğunu biliyorum. Bir kez olsun yardımcı olsan? Sonra ödeyeceğim, söz veriyorum… Belki de cehennemin en güzel taşlarından kolye falan yaparım? Eh, fazlasıyla boş vaktim olacak değil mi? İç sesi soluklaşıp sonunda konuşmasına son verdiğinde ortamdaki sessizlikten rahatsız olmuş, belki de korkmuştu. Ölümün soğuk elini omzunda hissettiğinde şırınganın içindeki eroini, teninin altında damarlarına enjekte etmeye başlamıştı. Son, ilk kez uzanıp tutabileceği kadar yakınken onu özlüyordu…
“Happy Hallowen Lómadriethiel!”
Önce başı döndü. Sonra gözleri karardı ve içinde bulunduğu kırık lavabonun ortadan kaybolduğunu, dudaklarındaki kıkırdamayla fark etti. Yavaş yavaş boşlukta kaybediyordu bedenini. Her şey anlamını yitirmiş, gözünün önünde kızgın yüzleriyle bal kabakları ve Jacob’ın sevecen gülümsemesi dışında hiçbir şey kalmamıştı. Acı son bulmuş, genç cadıyı sevdiğinin yanına taşımayı başarmıştı. Eroine teşekkürlerini yollayacaktı, eğer başını kaldırabilseydi. Cadılar Bayramı’nın son sahnesini oynamıştı genç cadı. Duyguların parçaladığı ruhun son kostümüydü, eroin…
***
Syrinx Aethra Rouvas, Lómadriethiel Righelli’yi kıvrılmış dizleriyle mermerin üzerinde bulmuştu. Hell kızı, son nefesini vermeye yaklaşırken genç cadının kendisini taşıyan bedenini göremedi bile. Daha sonralarında, eroini bedeninde karşılamadan önce şanslı gördüğü için kızacak, bunu daha ulaşılmadık bir yerde yapmadığı için küfürler edecekti… Cehennemin meleklerinin mutlu veya mutsuz, bir sonu olması ironik bir şekilde engelleniyordu…
| |
|